Birçok anne-baba, çocuk, köşe bucak
demeden kaçarken ne yapsam ne etsem de
şu çocuğa okuma alışkanlığı kazandırsam
diye düşünür. Çözüm için öğretmenleriyle
görüşürsünüz, doğum gününde kitap hediye
edersiniz. Hatta “oku oğlum/kızım” diye
ardından terlik bile fırlatırsınız.
Bunların hepsi olurken hâlâ ben bu işin
içinden nasıl çıkarım diye düşünmeye de
devam edersiniz. Ben de çocuğuna kitap
okutma alışkanlığı kazandırmakta güçlük
çeken bir anneyim. Bir gün ilkokula
giden çocuğuma neden kitap okumuyorsun
diye kızdığımda ilginç bir cevap aldım.
“Sen okuyor musun sanki?..” Doğrusu bu
cevap benim bütün dünyamı altüst etmeye
yetmişti. Ne diyeceğimi bir anda
şaşırmıştım. Gerçekten ben kitap okuyup
okumamak konusunda ilk defa kendimi
sorgulamıştım. Aynı zamanda bu soru bana
pek çok sorunun giderilmesinde bir
anahtar olmuştu. O günden sonra önce
oğlumu değil kendimi sorgulamaya
başladım. Neden ben oğluma kitap oku
derken, kendim kitap okumuyordum? Kitap
okumak benim için ne ifade ediyordu?
İşte bu iki sorunun cevabı bana kapalı
kapıları açtı. Anladım ki kitaba bir
bilgi aktaran araç olarak bakmışım
yıllarca. Oysa çocuğumun kitapla bir
dost, bir arkadaş olacağını
düşünmemiştim bile. Dolayısıyla kitabın
ne kadar değerli bir arkadaş olduğunu
anlamadığım için anlatamamıştım. Bir
aile büyükleri olarak evde devamlı
olarak kitap okuma alışkanlığımız yoktu.
‘Zararın neresinden dönersen kârdır’
misali, önce oğlumun sevdiği kitaplar
seçtim. Onları ben de okudum ve
okuduğumuz kitapların kahramanları
üzerinde konuşmaya başladık. Derken
oğlum her kitap okuyuşunda bana anlattı.
Anladım ki okuma bizim hayat tarzımız
olursa çocuk da okurmuş. Bu ilk adımdan
sonra kitap okumayı teşvik edici
etkinliklere devam ettim. Çocuk kitap
fuarlarına bile gidiyordum artık.
Çocuklarımı alıp kitapçıları ve kitap
fuarlarını dolaştım. Sevdiği kitapları
alarak onlara hediye ettim. Bir de
baktım ki haftada bir kitap okur oldu
çocuklar. (K.Bayraktar)
|